kosuyolurezonans

Bağırsak Mikrobiyotası ve Psikobiyotikler

Bağırsak Mikrobiyotası ve Psikobiyotikler

Diyetisyen Işıl Çetin | 16 December 2024 | 08:50


Bağırsak Mikrobiyotası ve Psikobiyotikler


Bağırsak mikrobiyotası, bağırsakta yaşayan bakteriler, mantarlar ve virüsler gibi birçok mikroorganizmadan oluşur ve 100 milyondan fazla bakteri içerir. 

Mikrobiyota kelimesinin kökeninin 1900’lü yılların başlarına kadar dayandığı bilinmektedir. Bakteriler, mayalar ve virüsler de dahil olmak üzere çok sayıda mikroorganizma bağırsak, deri, ağız boşluğu gibi insan vücudunun çeşitli bölgelerinde bir arada bulunmaktadır. Mikrobiyotada büyük ölçüde Bacteroidetes ve Firmicutes filotipleri bulunur.


Mikrobiyotanın sağlığı için yeterli miktarda probiyotik olması gerektiği gibi yeterli prebiyorik alımı da önemlidir. Prebiyotikler kısaca probiyotiklerin büyümesine ve çoğlamasına yardımcı olan özel bitki lifleridir.

Beyin ve bağırsak arasındaki iletişim çift yönlü olarak gerçekleşir ve merkezi sinir sistemi, enterik sinir sistemi, otonom sinir sistemi, hipotalamik-hipofiz-adrenal ekseni, nöral, endokrin ve bağışıklık sistemlerini içinde barındıran komplike bir yolla sağlanır. Bu yollar beyin ve bağırsak arasındaki dengenin oluşmasında önemli rol oynar.


Yapılan çalışmalarda bağırsak sağlığının beyin sağlığını etkilediği görülmüştür. Özellikle bağırsak mikrobiyotası bağırsak- beyin ekseninin ana düzenleyicisi olarak tanımlanmıştır. Bunun yanında genetik-epigenetik, diyet, doğum şekli, çevre, ilaç kullanımı, egzersiz, besin alımı, stres, sosyal etkileşim de bağırsak-beyin ekseninin dengesini etkileyen etmenler arasındadır.


Bağırsak bakterilerinin ruh hali, biliş, hafıza, sosyal davranış ve beyin gelişimi dahil olmak üzere çeşitli psikolojik süreçlerin düzenlenmesine katıldığı çalışmalarca doğrulanmıştır. Bağırsak mikrobiyotasının bozulması olarak anlatılan disbiozis ile stres, anksiyete ve depresyon arasında gözlemlenen bağlantılar, zihinsel bozukluk adına yapılan birçok araştırmanın arka planını değiştirmeyi başarmıştır.




Probiyotik Nedir?


Hepimizin sıklıkla duyumsadığı probiyotik terimi Yunanca’da “yaşam” anlamına gelmektedir. Sağlığa birçok faydası bulunan bu mikroorganizmalar yani probiyotikler yeterli sayıda tüketildiğinde konakçının gastrointestinal sistemine sağlık açısından fayda sağlayan mikroorganizmalar olarak tanımlanabilir. 

Bu faydaların sağlanabilmesi için bu mikroorganizmaların minimum 106 kob/g düzeylerinde olması gerekir. Bu topluluk bağırsak bariyerini korumak, tüketilen gıdaları sindirmek, temel besinleri ayrıştırmak /dönüştürmek ve bazı besin maddelerini sentezlemek gibi görevler üstlenir. Bunun yanında gastrointestinal sistemin düzenlenmesi, bağışıklık sisteminin gelişmesi, serum kolesterol seviyesinin ve kan basıncının düşürülmesi gibi sağlık etkileri vardır.

Yapılan araştırmalarda mikrobiyotanın bağırsak ve beyin arasında bilgi aktarımında rol oynadığı, insan davranışı ve strese tepkiyi etkilediği gözlemlenmiştir. Bu etkilerin gözlemlenmesinin ardından ilk kez depresyon tedavisinde yardımcı olarak kullanılmıştır ve “psikobiyotik” kavramı literatürde yer almaya başlamıştır.



Psikobiyotik Nedir?


Psikobiyotikler, 2013 yılında psikiyatrik hastalığı olan kişiler tarafından yeterli miktarda tüketildiğinde psikopatolojide yararlı etkiler gösteren canlı mikroorganizmalar olarak ifade edilmiştir.


Psikobiyotikler, stres hormonu olarak da bilinen “kortizol” seviyelerini düşürmekte, fiziksel ve psikolojik olumlu etkilere neden olan “oksitosin” seviyelerini artımaktadır. Ruh sağlığı üzerine etkilerini bazı nörotransmitter maddeleri üreterek de gösterir. Bu nörotransmitter maddeler serotonin öncüsü olan triptofan, L-3, 4- dihidroksifenilalanin, dopamin öncüsü olan tirozin ve gama aminobütirik asittir. Genel olarak duygu durumunu iyileştirmek, anksiyeteyi hafifletmek ve hafızayı güçlendirmek gibi görevleri vardır.


Kişinin strese girmesi bağırsak mikrobiyotasında disbiyoza neden olurken, bağırsak mikrobiyotasındaki beslenmeye bağlı disbiyoz kişinin depresyon gibi duygu durum bozuklukları yaşamasına neden olabilir.


Deneysel hayvan çalışmalarında Lactobacillus rhamnosus ve Lactobacillus helveticus suşlarının kaygı, stres, depresyon semptomlarında azalmaya neden olduğu görülmüş. Başka bir çalışmada da Lactobacillus rhamnosus suşu daha az endişeli ve daha az depresif davranışlara neden olmuş. Lactobacillus paracesei, Bifidobacterium longum ve Bifidobacterium breve seratonin ve dopamin seviyelerini artırarak kaygı ve depresyon üzerine olumlu etki göstermiştir.


İnsan üzerine yapılan bir çalışmada Lactobacillus helveticus ve Bifidobacterium longum psikobiyotikleri kullanılmış, 30 günden az bir sürede insanlarda depresyon ve anksiyete şikayetlerinde azalmalar görülmüş. Yine Bifidobacterium suşlarının günlük alınması depresyon ve anksiyete belirtilerini azalttığı görülmüş.




Alzheimer üzerine yapılan çalışmalar sınırlı olsa da L. acidophilus, Lactobacillus fermentum, B. lactis ve B. longum ile yapılan çalışmalarda öğrenme ve hafızayı iyileştirdiği, amiloid β plakların sayısında düşüş gözlemlenmiştir.


Otizm üzerine yapılan çalışmalarda Lactobacillus ve Bifidobacterium suşları kullanılmıştır. Antisosyal davranış, dikkat eksikliği, yönergeleri takip etmede iyileşme gibi etkiler gözlemlenmiştir.


Yapılan bir çalışma Bifidobacterium bifidum takviyesi alan dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sahip çocuklarda dürtüsellikte, klinik semptomlarda ve kilo alımında iyileşmeler kaydedilmiştir. Başka bir çalışma yenideoğanlar üzerinde yapılmış L. rhamnosus GG suşu dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun gelişme riskini azaltmıştır.


Psikobiyotikler arasında özellikle Lactobacillus ve Bifidobacterium suşları stres, kaygı, depresyon semptomlarını azaltırken; Alzheimer hastalığında öğrenmeyi kolaylaştırır; otizm tedavisinde antisosyal davranışları iyileştirmesi etkileri ile öne çıkmaktadır.











Dyt. Işıl Çetin

Bu gönderiyi paylaş

Bize Ulaşın

+90 216 545 45 55

Randevu Oluşturun